Site rengi

Tasarım

Bir konu, iki farklı yorum

13.10.2017
650
A+
A-

Bir konu, iki farklı yorum

Birinci yorum, Türkiye’nin, sayısı bir elin parmaklarını bile bulmayan ciddi araştırmacı gazetecilerinden, hırslı, atak, özgüveni tam ve üretken Soner Yalçın’a ait.

Yalnız, tüm bu olumlu özelliklerine rağmen, iki önemli zaafa sahip bu yazar:

Birincisi, Bin Kalıplılar (Doğu Perinçek ve PDA Avanesi) Dergâhında yetişmiş olması.

İkincisi ise, kendi deyişiyle “Mehmet Ali Birand’ın paltosundan çık”mış olmasıdır.

Diğer yorumsa, 68 Gençliği’nden, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi “Devrimci Savunma Komitesi Başkanı” ve Kıvılcımlı Usta’nın yoldaşı, öğrencisi ve devamcısı olan HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’a aittir.

Birinci yorum, bilgisayar başında kaleme alınmıştır.

Diğeriyse, ateşli bir bağırsak enfeksiyonundan kaynaklanan kâbus gibi bir gecenin sabahında 37.7 derece ateşle evden çıkılıp Topkapı Mezarlığı önünde ve Kıvılcımlı Usta’nın Mezarbaşında, ayakta 2 saatlik bir beklemenin sonunda, olabildiğince kısa tutulması amaçlanmış, irticalen yapılmış bir konuşmanın tape edilmiş metnidir.

Her iki değerlendirmeyi de yorumsuz olarak veriyoruz, virgülüne dokunmadan.

Hangi değerlendirme olayın Kabuğuna dokunup geçmiş, yakıştırma sebep ve yanlış sonuçlara ulaşmış; hangi değerlendirme olayı gerçekte nasıl ise öylece görüp kavramış, gerçek sebeplerini ortaya koymuştur, artık buna okuyucu karar versin…

Yalnız şu kadarını söyleyelim ki, değerlendirmeler arasındaki büyük farklılık bizce ideolojik anlayış, mantık ve metot ayrılığından kaynaklanmaktadır.

Misafire saygı anlayışımız gereği, önce Soner Yalçın’ın yorumunu koyuyoruz.

 

***

Türkiye yoksa sol da yok

Ezberden…

Klişeden…

İdare-i maslahatçılıktan hoşlanmam.

Bunlar aydının düşmanıdır. Tembelleştirir, sıradanlaştırır, vasata mahkûm eder, düşünceyi öldürür.

Aydın arayan insandır.

Yıkıp kurandır.

Aydın, kalemiyle yüksek tepelere tapınaklar inşa edendir.

12 yıl önce 11 Ekim’de kaybettiğimiz Attila İlhan aydına iyi örnektir.

Şiir, hikâye, roman, senaryo ve gazete yazıları yazan salt bir edebiyatçı değildi.

Fazlasıydı.

Nazım Hikmet hayranlığıyla solla ve itibarıyla hapishaneyle tanıştı.

Gittiği Fransa’da solu ararken Atatürk’ü keşfetti:

“İçlerinden bir arkadaş bana dedi ki: ‘Sizin devrimci bir lideriniz var. Adı Kemal miydi, neydi? Onun ideolojisi nedir? Ben birdenbire çok fena bozuldum. Çünkü ‘yurtta sulh cihanda sulh’tan başka doğru dürüst hiçbir şey bilmiyoruz! Çok şaşırdım: ‘Biraz zaman ver, ben sana bunu anlatacağım’ dedim. Ondan sonra Fikret Uray’a yazdım, Mustafa Kemal Paşa’nın Söylev ve Demeçleri’ni Nutuk’u toparla, yolla dedim. O da eksik olmasın, hemen gönderdi. Geceleri oturdum, Gazi’yi okuyorum, orada başladım Gazi’yi okumaya…”

Bu okumalar Attila İlhan’ı sol’un tarihi kökenlerini araştırmaya yöneltti.

“Önce Mustafa Kemal’i ve Kemalizmi tanımış olsaydım, sosyalist düşünceye ilgi duymazdım” diyen Attila İlhan, bu tanıma sürecinin ardından bir “Kemalli” olarak kendisini, Türkiye’ye Mustafa Kemal ve Kemalizmi öğretmeye adadı…

 

Attila İlhan’a bugün ne çok ihtiyacımız var.

Malum…

Türkiye, TSK’nın İdlib operasyonunu tartışıyor.

Bazıları nedense buna burun kıvırıyor. Hatta daha da öteye geçeyim, operasyona karşı çıkıyor.

Oysa Türkiye, son 6 yılın Suriye politikasında en doğru tavrı gösteriyor.

Uluslararası meşruiyet var mı? Var. Uluslararası Astana Konferansı’nda yapılan uzlaşmayla operasyon yapılıyor.

TSK işgalci mi?

Hayır. Aksine sürece Suriye’deki meşru hükümetin desteği var.

TSK, gayrı meşru bir savaş mı yürütüyor? Hayır. Aksine sınırı için tehlikeli olan terör gruplarını İdlib’den çıkarmaya çalışıyor.

Öyleyse bu operasyona neden karşı çıkılıyor?

İki kesim var:

Biri, bu sürecin Suriye’nin kuzeyinde devlet hayalleri kuranların işine gelmediğinin farkında. Rusya ve İran destekli Astana sürecinin ABD’nin elini zayıflattığını görüyor.

Diğerleri ise “depresif muhaliflik” hastalığından muzdarip! AKP’ye güvenleri öyle kayboldu ki, “yaptılarsa vardır bir hata” diyerek karşı çıkıyorlar! Bunları biraz anlıyorum. Ama…

Bakınız…

Atilla İlhan olaylara “iktidarda AKP mi, CHP mi var” gözlüğünden bakmazdı.

“Hangisi milli”; “hangisi ezilen halkların yararına” diye sorup tavır alırdı. Zira… Sömürgecilerin hedefindeki mazlum milletlerin çıkarları ortaktı. Biri için iyi olan hepsi için de iyiydi. Yani… Binlerce insanını kaybetmiş Suriye için iyi olanı desteklemenin AKP’ci filan olmakla ilgisi yok!

Zihinler Amerikancı dincilerin-liberallerin sözleriyle kirletildi.

Solcu olmak için önce yurtsever olmak gerektiğini belirten Attila İlhan için bu ikisini aynı anda mümkün kılan kavram anti-emperyalizm idi.

Bugün kimileri salt Erdoğan nefreti ve etnisite sebebiyle solculuktan vazgeçiyor!

“Türkiye yoksa sol da yoktur” diyordu Attila İlhan…

 

Hangi milliyetçilik

Attila İlhan’ın “milliyetçiliği” hep altını çizdiği gibi yurtseverlikti. Kana, soya, bağa değil yurdun varlığına ve yükselişine dayanıyordu:

“Türk olmak, ırk ayrıcalığı değildir; Türk olmayı, böyle alma ve böyle koymaksa, düpedüz faşistliktir. Ama bunun tersi de doğru: Kürt olmak, Rum olmak, Ermeni olmak da ırk ayrıcalığı değildir; bunu böyle almak ve koymak da düpedüz faşistliktir…”

Kuşkusuz… Mazlum milletlerin enternasyonal birliğine inanan Attila İlhan’dan başka tavır beklenmezdi.

“Ne Amerika, ne Rusya, ne Avrupa Topluluğu, her şeyden önce, hepsinden önce Türkiye!” diyebilen bir aydındı o.

Şu tespiti, sorunun kaynağının emperyalizm olduğunun delilidir:

“Türkiye geri kalmış değil, geri bırakılmıştır!”

Onun hayali…

– Ümmetçilikten kopmuş bir dindarlık…

– Şablonculuktan çıkmış bir solculuk…

– Irkçılıktan kurtulmuş bir milliyetçilikti…

Tanzimat alışkanlıklarından kurtulup kendi topraklarının devrimciliğiyle buluşmuş Atatürkçülük bizi ulus/millet yapacak şemsiyeydi.

Ve kuşkusuz Attila İlhan…

Her yere Mustafa Kemal büstleri dikip, altına sözlerini yazıp sonra tam aksini yapan gardrop Atatürkçüsü iktidarlarla-partilerle de kavgalıydı:

“Onlar için Mustafa Kemal zararsız bir puttu, her yere heykelleri dikilir, döviz olarak etkisini yitirmiş bazı beylik sözleri meydanlara çekilir; ama hiç kimse, hiçbir yerde yaptığı devrimi gerçek yerine oturtmaya o kadar zengin ve keskin çizgili söylev ve demeçlerini ele alıp sistemleştirmeye çalışmazdı.”

Yani…

Atatürkçülük lafla olmaz.

Mazlum milletler lehine, emperyalizm aleyhine olan her tavır desteklenmelidir.

Attila İlhan’ı ölümsüz yapan bu görüşleridir. (13.10.2017, http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/soner-yalcin/turkiye-yoksa-sol-da-yok-2046957/)

***

 

***

HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un,

Ölümünün 46’ncı Yıldönümünde Hikmet Kıvılcımlı’nın Mezarıbaşında

yaptığı konuşma

Sunucu: Şimdi sözü, Hikmet Kıvılcımlı Usta’mızın öğrencisi, Partimizin Genel Başkanı Nurullah Ankut Yoldaş’ımıza bırakıyorum. Söz Yoldaş’ımızındır.

Nurullah Ankut Yoldaş: Yoldaşlar, orada (az önce durduğum yerde) tam basamıyordum. Hani hep diyoruz ya, bir mücadeleye çıktığımız zaman, önce bastığımız zemin çok sağlam olacak. Ayağımın sadece arkası değiyordu; o bakımdan dengesiz duruyordum.

Devrimci kavgada da nedir zeminimiz?

Devrimci teori, gerçek anlamda Marksist-Leninist teori. O yüce teorinin; ülkemizin tarihine, sosyal sınıf ilişki-çelişkilerine uyarlanmasıyla ortaya çıkacak sentezin ideolojisi gereklidir bir partinin gerçekten devrimci parti olabilmesi için.

Bizim dışımızda böyle bir teoriye, böyle bir ideolojiye sahip bir hareket yok. Genç arkadaşımız bunu ayrıntılarıyla anlattı.

Gece, bir bağırsak rahatsızlığı geçirdim; ateşli ishal. Sultan’la beraber herhalde bir barsak rahatsızlığı yapacak bir meyve yedik birlikte.  37.7 ateşle evden çıktım. Kendimi de çok halsiz hissediyorum. Bu şeyden dolayı, sadece geceden bu yana, ishalden bu yana bir bardak çay, bir bardak da su içerek çıktım. O bakımdan biraz sistematiği bozarsam arkadaşlar anlayışla karşılasınlar.

 

Saygı değer yoldaşlar,

ABD haydut çakalı, bildiğimiz gibi iki gün önce, Türkiye’ye karşı süresiz vize yasağı uygulaması başlattı.

Biz diyoruz ki bu çakala; bunu sonsuza kadar uzat ulan alçak!

NATO’nu da al git! İncirlik başta olmak üzere üslerini, füzelerini de al git!

Meclisteki Dörtlü Çeteyi, uşaklarını da al git!

Her türden ve boydan Amerikan işbirlikçilerini de al git!

TÜSİAD’cıları, MÜSİAD’cıları da al git!

Ülkemiz ancak o zaman kendi başının çaresine bakmaya başlar. Yoksa her tarafı tutmuş hain.

İlk tepkiyi kim verdi bu yasak üzerine?

TÜSİAD verdi değil mi?

Çünkü bu şerefsizlerin bir teki, yerli bir sanayi markası ortaya koymuş değildir. ABD, AB ve Japon Emperyalistlerinin yerli montajcılarıdır bunlar. Ekonomik olarak göbekten bağımlıdırlar onlara.

O bakımdan, “Bu krizin sükûnetle, anlaşılarak atlatılmasını dileriz. Her iki taraf da itidalli davransın. Bu kriz ikimizin de zararınadır.” gibi bir açıklama yapmaktan utanmadılar, arkadaşlar.

Sorosçu Kemal’in sözcüsü de ne dedi?

Aynı anlamda bir açıklama yaptı. İşte “AKP’nin dış ve iç politikadaki yanlış siyasetleri yüzünden ülkemiz bu duruma düşmüştür.”, dedi.

Ulan alçaklar, ABD haydudunun hiç mi kabahati yok?

Hepinizi yetiştiren ve oynatan zaten o.

Gerekçesi de güvenlik. “Güvenlik gerekçesiyle yasak koyduk”, diyor.

Dünyada güvenliğin, halkların güvenliğinin en büyük düşmanı sensin! 1945’te teslim olmak üzere olan Japonya’ya üç gün arayla attığın atom bombalarıyla yarım milyon insanı öldürdün. Sivil insanı öldürdün, Hiroşima ve Nagazaki’ye attığın bombalarla.

Dünyadaki en büyük soykırımcı sensin, en büyük seri katil sensin!

Latin Amerika’da onlarca faşist darbe yaptırdın.

1967’de Yunanistan’da Albaylar Cuntası adı altında faşist darbe yaptırdın.

1953’te İran’da yurtsever, namuslu, ilerici Muhammed Musaddık iktidarına karşı CIA’nla, İngiltere Entelijans servisle birlikte darbe yaptırdın.

Türkiye’de 12 Mart ve12 Eylül Faşist Darbelerini yaptırdın. Binlerce masum insanı birbirine kırdırdın.

4 Temmuz 2003’te, Süleymaniye’de 11 Türk subayının başına çuval geçirdin.

Bunların bir teki tepki koyabildi mi, arkadaşlar, bu Meclisteki Dörtlü Çete’nin?

Koyamadı.

Ege’de, Muavenet Zırhlısını, ABD savaş gemisi Saratoga’dan attığı bir Sea Sparrow füzesiyle vurdu. 5 askerimiz şehit oldu, 20’si yaralandı.

Ne dedi?

Yanlışlık olmuş.

Oysa o füzenin ateşlenmesi için üç kademede komutanın emir vermesi gerekir ve füze ateşlendikten sonra hedefi vuruncaya kadar kontrol edilmesi gerekir.

Yine Irak’ta bir helikopterimizi düşürdü, bir subayımızı şehit etti.

Eşref Bitlis’i uçağını düşürerek şehit etti.

Durup dinlenmeden katliamlarına devam ediyor. Ortadoğu’yu cehenneme çevirdi. 10 milyon civarında masum insanı katletti. Şimdi de utanmadan arlanmadan güvenlik diyor. Ve bizim dışımızda bir tek burjuva politikacısı namuslu tavır koyabiliyor mu buna karşı?

Yıllardır ne diyoruz?

Katil Amerika Ortadoğu’dan defol diyemeyen her siyasi, her aydın ya gafildir, ya hain!”

Bunların büyük çoğunluğu hain.

Birkaç gün önce Washington’dan yazan Yılmaz Polat’ın yazısının başlığı; “CHP’ye Washington’da İktidar Programı”.

Bir iktidar programı hazırlayıp veriyorlar CHP Milletvekilinin eline.

Usta’mız ne diyor?

“Türkiye’yi Türkiye yönetmiyor, Amerika yönetiyor.”, diyor.

Bizim dışımızda bunu söyleyebilen var mı, yoldaşlar?

Yok.

Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi de diğer partilerle Amerikan yandaşlığında aynı çizgidedir. Erdinç Yoldaş’ımızın dediği gibi, 2 bin, 3 bin TIR dolusu silahı getirip PKK, YPG, PYD’ye teslim ediyor. Bunların içinde hava savunma füzeleri de var.

Peki IŞİD’in hava kuvvetleri var mı?

Hayır.

Kime karşı kullanacak hava savunma füzelerini?

Türkiye’ye karşı.

Nitekim iki Skorsky helikopterini düşürdü değil mi PKK? Videosunu da yayınladı.

Ne ile?

O füzelerle.

Adım adım BOP’u uyguluyor. Ortadoğu’da yeni bir İsrail yaratıyor. Müslüman İsrail yaratıyor. Ve biz bunu on yıllar öncesinden gördük.

İşte Barzanistan’da, Barzanistan bayrağıyla, Davut yıldızlı Siyonist İsrail bayrakları, Amerikan bayrakları yan yana sokaklarda gezdirildi.

Rojova’da gezdiriliyor mu Amerikan bayraklarıyla YPG, PKK bayrakları?

Gezdiriliyor arkadaşlar.

Amerikan özel kuvvetleri var mı savaşı yöneten?

Var.

Blackwater var mı?

Var.

O zaman nedir bu?

Bunun adı, apaçık bir şekilde Ortadoğu’da ABD’ye, bölge halklarına İsrail kadar düşman yeni bir petrol bekçisi yaratmaktır.

Biz bunları söyleyince bize saldırıyorlar, Erdinç Yoldaş’ın dediği gibi: Faşistti, ırkçıydı, Kemalistti, Kürt düşmanıydı…

Hayır! Kürt Halkının gerçek dostu biziz!

Biz; Amerikan uydusu, Amerikan uşağı yeni bir İsrail benzeri Kürt Devleti’ne karşıyız.

Yoksa; eşit, özgür, onurlu Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni savunuyoruz biz! Edirne’den Çin sınırına kadar!

Sen Amerikan uşaklığı, yandaşlığı yapıyorsun. Siyonist İsrail’in yandaşlığını yapıyorsun. Halklara düşmanlık yapıyorsun.

Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si de öyle.

Eleştirdiğimiz zaman, neden eleştiriyorsun, diyorlar?

Sorosçu değil mi?

Bir tekiniz de Sorosçu değil, deyin. Yok diyemiyorlar!

TR705 kim?

Defalarca sorduk. Bir cevap verin. Wikileaks belgeleriyle kim olduğunu ortaya koyduk. Bunlar tesadüf olarak getirilmiyor Yeni CHP’nin tepesine.

Ermeni soykırımı emperyalist yalanıyla kafayı bozmuş Selina Doğan kim? Neden getiriliyor milletvekili olarak partiye?

Bunlar hep proje, arkadaşlar.

Ve bunlar, Ege’de 18 Ada’nın işgaline karşı tık diyebilmiş mi?

Hayır.

Bu, bir ihanet oyunudur, hepsinin oynadıkları.

Sevrci Sol da aynı. Lokomotif olarak ABD var. Onun arkasında Amerikancı Kürt Hareketi var. Onun arkasında Sahte Sollar var. ÖDP’sinden, KP’sinden, HTKP’sinden, Halkevleri’nden, Haziran Hareketi’nden… Hepsi aynı bunların. Hepsi Amerikan yandaşlığı yapıyor! Eleştirdiğimiz zaman saldırıyorlar bize.

Niye?

Sayınız az.

Evet sayımız az bugün. Çünkü bu yalancılar, bu alçaklar dünyasında bir başımızayız biz. Mustafa Kemal, Bandırma Vapuru’yla İstanbul’dan ayrılırken 19 yoldaşı vardı yanında.

Fidel de Granma Vapuru’yla Meksika’dan ayrılırken 83 yoldaşı vardı yanında. Ve Küba’ya ayak basar basmaz pusuya düşüyorlar. Yoldaşlarının büyük çoğunluğu kaybediliyor daha ayak basar basmaz. Geriye 13 kişi kalıyor. Bazıları zayıflığa düşüyor. “Bittik artık, yapacak bir şey yok. Teslim olalım”, diye bağırıyorlar. O arada Camillo’nun sesi çıkıyor. Bildiniz değil mi, fötrlü ve uzun sakallı Camilo’yu?.. Devamlı güler. “Teslim olacak kimse yok ulan o. çocuğu! Kapa çeneni!” diyor. Ve o 13 kişi yılmadan mücadeleye devam ediyor. Kuşatmayı yarıp çıkıyor. Ve 13 kişi, dünyaya meydan okuyan bugüne kadar, sosyalizmin kalesi olan; onurun, namusun, ahlâkın temsilcisi ve sembolü Küba Komünist İktidarını kurdular ve komünist Küba’yı yarattılar, arkadaşlar.

Hz. Muhammed’in cenazesini 17 kişi kaldırdı. Hem de vefatından üç gün sonra. 16 kişi katılımcı, Hz. Ali namazı kıldırıcı olarak toplam 17 kişi. Bugün 1500 sene geçmiş aradan ve 1 buçuk milyar Müslüman var dünyada hâlâ.

Demek ki, başta, başlangıçta sayının azlığı zafiyet değil, yoldaşlar.

Bu neyi gösterir?

Bu, doğru yolda olduğumuzu gösterir. Namusu, onuru, her şeyi elimizde tuttuğumuzu gösterir.

Biz de, tıpkı geçmişteki büyük devrimciler gibi; Mustafa Suphi gibi, Onbeş’ler gibi, Kıvılcımlı Yoldaş gibi, Denizler-Mahirler gibi asla umutsuzluğa düşmeyiz, geri adım atmayız, sarsılmayız!

Çünkü biz; Gerçek İşçi Sınıfı Devrimcisiyiz.

İşte Mustafa Yoldaş’la lisede aynı sıralarda okuduk. Lise son sınıfa kadar yaz tatillerinde işçi olarak çalıştım inşaatlarda, inşaat işçisi olarak. Son sınıfta, on beş günlük sömestr tatilinde bile inşaatta çalıştım.

İşçi Sınıfının zincirinden başka kaybedecek bir şeyi yok. İnancı, kararlılığı, mücadele azmi var.

Ama onların tamamı küçükburjuva!

Küçükburjuvaların belirleyici özellikleri nelerdir?

1- Güce tapıcılık: Güçlü olanın karşısında hemen sinerler, yenilirler.

2- Her şeye gelirler ama tutarlı bir davranışa gelemezler. İlla salıncak siyaseti izleyecekler, sağa-sola yalpalayacaklar.

3- Kolayca umutsuzluğa kapılırlar, moralleri bozulur.

Aslında, bizim dışımızda kendilerini sol olarak tanımlayanların tamamı devrime olan inançlarını kaybetmişlerdir. Hiçbirinde, tıpkı teoride olduğu gibi, inancın zerresi yok, arkadaşlar.

ABD haydut çakalının temsilcileri geliyor, devlet başkan yardımcıları, bakanları. Sadece kim protesto ediyor o çakalları?

Biz.

Bizim dışımızda kimsenin gıkı çıkmıyor, çıkamaz!

Hepsi doğrudan ya da dolaylı olarak, onun yörüngesinde çünkü.

İstedikleri kadar düşmanlık etsinler, istedikleri kadar abluka uygulasınlar bize. Sonunda mutlaka halkımızla kucaklaşacağız, anlaşılacağız, ordulaşacağız ve Demokratik Halk Devrimini zafere taşıyacağız!

Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni mutlaka kuracağız.

Onlar, ABD’nin “Project Demokrasy”ciliğini oynuyorlar. Başka hiçbir şey değil. Boşuna ABD Emperyalistleri ; “umut kaynağı” ilan etmedi onları. Hepsi hizmetkâr.

1971’e kadar, sadece Usta’mız ve biz vardık doğru yolda. Denizler ve Mahirler, Usta’mızı takip ettikleri ölçüde doğru devrimcilik yaptılar. Savruldukları ölçüde yanlışlara düştüler. 1971’den sonra da sadece biz varız, yoldaşlar.

Emperyalizm diye bir şey yok bunların gündeminde. Yahu İstanbul’da Siyonist İsrail’in Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçıranlardan biri de bizzat Mahir’in kendisiydi.

Denizler, ODTÜ’de ABD Emperyalizminin haydut temsilcisi Komer’in arabasını tersyüz edip ateşe verdiler.

Sinanlar, Nurhak’ta nereye gidiyorlardı?

Kürecik’teki NATO üssünü basmaya, radarı vurmaya.

Mahirler nereye gidiyordu?

Samsun’daki İngiliz üssünü vurmaya…

Bizim marşlarımız bile emperyalizme karşıydı ya.

Nasıl başlardı?

 

Hey Dev-Gençli, Hey Dev-Gençli

Savaş vakti yaklaştı

Al silahı vur beline

Emperyalizme karşı

 

Öyle başlardı bizim marşlarımız.

Bunların gündeminde emperyalizm yok.

Niye?

Hepsi oraya savruldu çünkü. Devrimciliğin ABC’sidir; ABD-AB ve Japon haydut devletlerine ve emperyalistlerine karşı olmak. Eğer buna karşı değilse, hiç kimse sahtekârlık yapmasın. Namussuzluk, alçaklık yapmasın solcuyum diyerek.

Hiç değilse; “ABD gelsin, Irak’taki Kürtleri kurtarsın, biz ABD’nin 51. Eyaleti olalım.”, diyen; ABD Başkanına böyle mektuplar yazan, Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Mesut Barzani kadar hiç değilse namuslu olun. Onun sol-mol, demokratlık diye bir iddiası yok. “ABD işbirlikçisiyim, müttefikiyim ben”, diyor “Aşiret reisiyim”, diyor “Nakşiyim”, diyor. Neyse o…

Ama bunlar kırk kalıba giriyor. Hem Amerikancı, hem Avrupa Birlikçi, hem solcu, hem komünist.

Yahu insanın bir kalıbı olur be!

Şu olur, bu olur, namussuz olur ama hiç değilse namussuzluğunda namuslu olur. Bunlar namussuzluklarında da namuslu değiller.

Neylersiniz yoldaşlar, böyle topraklarda, böyle bir ülkede yaşıyoruz.

Hep bunlar, 6 bin yıldan beri sınıflı toplumun çürümüş kültürünün, düzeninin, ahlâkının; insanlarımızın ruhuna karabasan gibi çökmesi ve onları esir alması sonucudur. Hiçbiri ahlâklı olamıyor.

Savaşacağız. En sağlam kolumuz; İşçi Sınıfımız. Onu temel alıp oradan hareket edeceğiz, arkadaşlar ve mutlaka zafere ulaşacağız.

Dünya hep böyle bayır aşağı gidecek değil.

Son değerlendirmelerimizde dedik ki yoldaşlar, Kaçak Saraylı Hafıza; “İhanetine devam etmesen de devrileceksin, devam etsen de. İhanetinden el çekmeye kalkar yahut ayak sürürsen, seni devşiricin ve efendin devirecek. İhanetine devam edersen sana “Reyiz” diyen hülooğğ’cuların sana son darbeyi vuracak. Kurtuluşun yok.”, dedik.

O da gördü bunu. İhanete devam etmenin kendisini bitirişe götürdüğünü gördü.

Ne yapıyor?

Rusya’yla, İran’la “Astana Mutabakatı” yapıyor.

Ve Latin Amerika’daki ABD haydut çakalının baş düşmanı olan Yiğit Chavez’in Yoldaş’ı Maduro Yoldaş’ı Türkiye’ye davet ediyor.

Tabiî bunlar ABD’ye küfür gibi gelir. O yüzden kırbacı eline aldı, sallıyor Kaçak Saraylı ve avanesine; yola gelin, diye.

Kaçak Saraylı sona yaklaştı. Çıkmazda.

Ama ondan sonra gelecekler de aynı yolun yolcusu. Bu dinciyi oynuyordu, öbürleri laikçiyi oynayacak. Arada çok fazla bir fark olmayacak. Yoksa BOP yürümeye devam edecek. İşte o yüzden biz Meclisteki Dörtlü Çetenin tamamına karşıyız, yoldaşlar.

Ve eninde sonunda, Erdinç Yoldaş’ımızın da belirttiği gibi;

Zafer bizlerin olacak, halkların olacak! Biz kazanacağız, yoldaşlar!

Tarih bizden yana çünkü!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

11.10.2017

 

***