Site rengi

Tasarım

Merdan Yanardağ ve Orhan Şahin Kalemini satmayan cesur ve yurtsever gazetecilerdir. Hapis cezalarıyla yıldıramazsınız!

14.06.2016
491
A+
A-

AKP’nin hukuk büroları hiç boş durmuyor, harıl harıl çalışıyorlar. Hemen her gün verdikleri hapis ya da para cezalarıyla; sosyalistleri, devrimcileri, yurtseverleri, ilericileri, laikleri susturmak ve sindirmek istemekteler. Bunun aracı olarak da (Şanlı Gezi İsyanından sonra) “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunu kullanmaktalar.

Gazetecilik göreviyle haber ve analiz yapanları, siyasetçilik göreviyle eleştiri yapanları, toplumsal bir olay nedeniyle insani tepki verenleri ve daha birçok hak arama eylemini hep “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunun kapsamına almaktalar.

Bunun son örneği İstanbul Adliyesi’nde yaşandı. ABC Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ; 7 Haziran Seçimlerinden sonra kaleme aldığı “Erdoğan’ın Kanlı Planı” ve “CHP Kanlı Planın Farkında Değil” başlıklı başyazılarından dolayı “Cumhurbaşkanına Hakaret” ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince 11 ay 20 gün hapis cezası verildi.

Yine gazeteci Orhan Şahin’e de; “Tayyip’in Cihatçıları Kobane’yi Kana Buladı” başlıklı haber nedeniyle aynı mahkeme tarafından aynı ceza verildi.

Mahkemelerce bu cezalar verilirken, Tayyip’in avukatı lehine bir de 1800 TL Vekâlet Ücretine hükmedilmektedir ki, bu da açıkça haksız bir kazanca dönüşmektedir. Yani ülkenin “Cumhurbaşkanı” işini gücünü bırakmış, kendisini eleştirenlere savaş açmış ve onlardan haksız bir şekilde vekâlet ücreti tahsil etmenin peşine düşmüştür. Yazık…

Peki Merdan Yanardağ ve Orhan Şahin’in gerçek suçu nedir?

Yazılı ve görsel medyanın ezici çoğunluğunun yandaş ve yalakalaştırıldığı bu ortamda, gerçekleri yazan, inandıklarını çekinmeden söyleyen ve halkın haber alma hakkı gereğince doğru ve dürüst habercilik yapan bu arkadaşlarımız AKP’gillerin işine gelmemektedir. Bir de “kanlı planlarını” deşifre ettikleri için bu arkadaşların üstüne daha fazla gelmekteler.

Gerçekten de Merdan Yanardağ’ın bir yıl önce yazdığı yazılarındaki tespitlerin hepsi doğrulanmıştır. Ülkemiz artık Suriyeleştirilmiş ve halklar boğazlaşmasının içine çekilmiş durumdadır. Öte yandan Kobene’de yaşanan katliamların kimler tarafından gerçekleştirildiği de bugün itibariyle sır olmaktan çıkmış durumdadır.

Hal böyle olunca, iki cesur gazeteci arkadaşımızın yazdığı yazı ve haberleri nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret ettiklerini iddia etmek abesle iştigaldir. Esasen, ortada bağımsız, tarafsız bir cumhurbaşkanı da bulunmamaktadır. Bizzat kendi deyimiyle, “şu anda fiili bir başkanlık” sistemi uygulanmaktadır. Parlamento, hükümet, bakanlıklar gibi kurumların hepsi artık göstermeliktir. Bunların hiçbirisinin kendi başına karar alma yetisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla olmayan bir cumhurbaşkanına “hakaret” etmek de mümkün değildir. Ya da boğazına kadar siyasetin içine batmış, başbakanları azlederek hükümet darbeleri yapan bir cumhurbaşkanının tarafsızlığından söz edilebilir mi? Kaldı ki, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle mahkemelerce Anayasa Mahkemesine yapılmış başvurular bulunmaktadır. Mahkemelerin bu ciddi başvuruları dikkate almadan daha ikinci duruşmada cezalandırma yoluna gitmeleri de bir yerleri memnun etme amacıyla hareket ettiklerini göstermektedir.

Benzer şekilde “durumdan vazife çıkartılan” yargılamalarla biz de tanık olduk, olmaktayız. MİT TIR’larıyla Suriye’ye silah taşınmasına karşı yapılan suç duyurumuz nedeniyle Genel Başkan’ımıza da 1 yıl 2 ay 22 gün hapis cezası verilmişti. Yine Soma’da katledilen 301 madencinin görünürdeki katillerinin yargılandığı davayı madenci ailelerine destek olma amacıyla takip eden Partili yoldaşlarımızın açtığı ve içeriğinde “Soma’nın katilinin sömürü ve soygun düzeni” olduğu yazılı pankartımız nedeniyle de beş yoldaşımız Akhisar 1. Asliye Ceza Mahkemesinde “Cumhurbaşkanına Hakaret”ten yargılanmaktadır. Öyle ki, bu davanın her duruşması için yoldaşlarımıza ayrı bir dava açılmaktadır. Bugüne kadar altı dava oldu.

Ayrıca belirtmeliyiz ki, bu davalar Adalet Bakanlığı tarafından gün gün takip edilmekte ve Mahkemelere yazılan yazılarla; “davanın seyrinden bakanlığa bilgi verilmesi” istenmektedir. Bu, açıkça mahkemeler üzerinde yaratılan siyasi bir baskıdır. Bu baskı altındaki yargıçlardan; ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı, hukukun üstünlüğü, halkın haber alma hakkı gibi temel insan haklarına bağlı, bağımsız ve tarafsız kararlar vermelerini beklemiyoruz.

Varsın kadılar müftüler fetva yazsınlar, dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan.

Merdan Yanardağ ve Orhan Şahin susturulamaz.  14.06.2016

Halkın Kurtuluş Partisi

Genel Merkezi